
Her gün meteorun düştüğü yere doğru yürüyordum sokaklar bomboş, evler bomboş. Yürüyordum fakat nedenini bilmiyordum sadece bir an önce meteora ulaşmayı diliyordum. Aniden arabanın arkasından üç tane çocuk çıktı, yüzleri yoktu: meteorla birlikte onlarda gitmişti anlaşılan.”Meteor ne tarafta?” diye sordum, elleri ile doğuyu gösterdiler.”Siz gittiniz mi hiç oraya; Nasıl, biliyor musunuz?”dedim, konuşamadılar ama kafamda ışık ve renk imgeleri canlandı. Doğru yoldaydım, biliyorum.
Yola devam ettim. Soğuk rüzgâr kıyafetlerimden içeri girip bütün bedenimi sarıyordu gitme dercesine. Direndim, gitmeliydim oraya kaybettiğim bir şeyler vardı. Boşluklar boşluklar, yosun tutmuş beynimdeki boşluklar. Hava hep karanlıktı zaman birbirine girmişti ne kadar yürüyordum bilmiyorum ama oda ne! Meteor, karşımdaydı bir kraterin içinde. Koşmaya başladım tüm gücümle kaslarım yırtılırcasına. Tam elli metrelik bir mesafe kalmıştı ki ileride kayanın arkasından bir adam fırladı: Beyaz tenli, siyah saçlı, kalbi büyük, aslında tanıdığım ama hiç tanımadığım. Al dercesine renkli taşlarla süslenmiş bir hançer uzattı sadece “Lazım olacak.”dedi ve hançeri bana verip, gitti. Bende koşmama devam ettim artık meteorun o demirimsi kokusunu duyabiliyordum. O tırtıklı yapısını ellerimde hissedebiliyordum. Fakat hiçbir şey olmamıştı. Avuçlarımı üstünde gezdirmeye devam ettim ve sivri bir kenar elimi kesti çıkan kan sanki hava ile temas etse paylayacakmış gibi anında meteorun içine çekildi. O zaman anladım neden bu hançere ihtiyacım olduğunu.
Kaldırdım hançeri ve kestim avucumu boydan boya kan bile fışkırırken meteora doğru yöneliyordu. Dayadım elimi meteorun tabanına emdi bütün kanımı içimdeki sevgiyi, mutluluğu. O, kanda kötülük bekliyordu fakat umduğu gibi olmadı. Zehirlendi her bir yanı, yavaş yavaş çatlamaya başladı merkeze doğru. Her çatlamayla bir ışık demeti fışkırdı gökyüzüne, artmaya başladı zamanla. Meteor çatlayıp kuma dönüştü fakat bende yere yığıldım. İçimdeki sevgi aktı, ışığı besledi renk renk ışıklar patlıyordu etrafta. Sonra gördüğüm o üç çocuk geldi etrafıma artık birer yüzleri vardı. Teşekkür edercesine şarkılar söylüyor, üzerime çiçekler atıyorlardı ve bende yavaş yavaş ölüyordum, mutlulukla.